21 Şubat 2012 Salı

Mim


      Sizin burada bir dakikada okuyacağınız bu mim yazarı tarafından ertelene ertelene bir kaç haftadır sürünüyor.Once bu gecikme için Deeptone'a bir özür kelimesi eklemeliyim.Binlerce seçenekten cımbızla seçilen ve uzun bir elemeyi gerektiren sonuç olarak bir hayli gecikmiş bu mimi yazarken kendimi Deep-tone'un elinden papazı çekmiş gibi hissediyorum. Hem konu olarak kendimi seçmiş olmaktan dolayı rahatsızım, hem de sevdiğim insanları asla kıramadığım için biraz çiğ tavuk yemiş gibi hissediyorum. Yinede hazımsızlık, kırıcılıktan ehvendir deyip, Deeptone'un bana sorduğu soruları dilim döndüğünce cevaplayayım.

1. En sevdiğin şeyler nelerdir, nelerden hoşlanırsın vb.?

Klasik müzik, kedi, yağlıboya tablolar, sinema, aktif sporlar özellikle tenis, basketbol, denizde yüzmek, kurupasta, kumaşı çok hafif giysiler, yağmurda yürümek, doğa, kısaca bunlar bana huzur veren herşey. Belki şöyle bir soru daha iyi olabilirdi: Hayattan beklentin nedir? Cevabı daha kolay: HUZUR
2. Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin? Sıkıcı bir cevap olacak ama,
Bilimsel, objektif, pozitif bilgiler ve paylaşımlar sağlayan siteleri severim. Çünkü abuk zaman kaybettiren, tek bir düşünceyi, idolü yada düşünceyi subjektif bir bakış açısı ile ısrarla tekrarlayan ne insanları ne de bilgisayar sitelerini severim.

3. En sevdiğin filmler nelerdir, veya izlediğin ve hafızanda kalan veya kesinlikle izleyin dediğiniz?

Kendimi bildim bileli sinemaya giderim. Ayırım yapmak çok zor. Ancak ilk hatırladığım Taşa Saplanan Kılıç isimli bir çocuk filmi idi. Yıllar sonra üniversite okurken İş Bankasının bir etkinliği olarak çocuklar için bir sinemada afişini görünce hemen dalmıştım. Biraz utandım tabi. Yanımda hiç çocuk yoktu. Ama ben bir kez daha o filmle büyülendim.
4. Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız bunlar neler olur?

Aslına bakarsan o kadar fazlalıkla yaşıyorum ki, yeni hiç bir şey ilave olarak almak istemiyorum. Beni daha çok kullanılmış ve içinde yaşanmışlıklar olan şeyler ilgilendiriyor. Bu tüketim çılgınlığında varolanı korumayı daha çok önemsiyorum.

5. Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar?
Kötü bir zamanlama, zaman zaman yeni keşfettiğim ve dinlemekten büyük keyif aldığım şarkılar olur, bir süre takılırım onlara ancak bu mim boşluk dönemime geldi.  Şu ara Charlie Siem'i takip ediyorum. Amerikalı ünlü besteci ve piyanist Billy Joel’in yeni albümü Fantasies and Delusions,  Yann Tiersan'dan Amelie filminin müziklerinden la valse d'amelié, a quai, j'y suis jamais alle özellikle tavsiye ettiklerim. " l'absente" albümü ise tartışmasız best of. Son olarak İngiltere dönülşümde ikinci el dükkandan içimdeki çocuksu bir sevinçle aldığım Andrew Lloyd Webber'den The Best Of Andrew Lloyd Webber Musicals albümü şarkıları son zamanlarda en çok dinlediklerim.

19 Şubat 2012 Pazar

Proust Etkisi


Marcel Proust 17 yılda yazdığı ve 7 ayrı bölümden oluşan "Kayıp Zamanın İzinde" adlı romanının bir bölümünde koku olgusunu işler. Çocukluğunda ıhlamur çayıyla yediği madlen kokusu, yıllar sonra onu anılarının dünyasına seyahate çıkarır. Bu roman sadece edebiyat dünyasında değil sosyal kuramda da o kadar çok iz bırakır ki, bugün psikolojide "Proustian Memory" olarak adlandırılan bir kavramdan söz edilir. Psikolojide kokunun hatıraları canlandırabilmesi durumuna Proust Etkisi denmektedir.

Patrick Süskind'in de, yazarın uzun süre direnip daha sonra film olarak çevrilmesine izin verdiği Koku adlı kitabı postmodern edebiyatın en çarpıcı örneklerindendir. Patrick Süskind kraliyetin en pis kokan kenti Paris'ın en pis kokan pazaryerinde bir balık tezgahında doğan Grenouille'nın, tanrının kokusunu bulduğu o gün o kokuya sahip olabilmek isteyenlerin katline maruz kalmasını anlattığı kitabında müthiş bir ironi ve parodi yaratmış.

Duyduğumuz, gördüğümüz, kokladığımız her şey, belleğimize an olarak kaydedilir, hatırlanmasa bile belleğin derinliklerinde gömülü olduğu yerden sinyallerini vermeye devam eder. Nereden geldiğini bile anlamadığımız, neden öyle olduğunu bilemediğimiz hislerimiz, davranışlarımız bir uyaran etkisiyle açığa çıkar. Bu bazen bir tat, bazen bir koku, bazen bir ses, bazen bir dokunma, bazen bir görme ile bilinç eşiğinin üstüne çıkarlar, arzu ve hayal gücünü harekete geçiren duyusal birer unsur haline gelirler.
Bu süreç, nöronlar aracılığıyla gerçekleşen elektro-kimyasal olarak adlandıracağımız bir mekanizmayı anlatıyor aslında. Sahip olduğumuz nörolojik ağlar üzerinden belli iletileri bilinç eşiğine çıkarıyoruz. Beynimizde iki hücre arasında elektriksel aktarımı sağlayan sinaps adı verilen bağlantı noktaları var. Beyin hücrelerimiz aynı anda uyarıldıklarında aralarında oluşan bağlantı, uyarılma tekrarladıkça kalıcılık kazanır. Bunun adı da anımsama oluyor. Bu durum irademiz dışında gerçekleşen duyusal bir zemini işaret ediyor.

Bellek üzerinde yapılan pekçok bilimsel araştırma sonucunda kanıtlanmıştır ki, bellek içinde, koku duyumu diğer duyumların aksine, beyne mesajları iletirken en kısa yolu takip etmektedir. Oysa diğer duyular, beyne ulaşabilmek için sinirler aracılığıyla uzun bir mesafeyi katetmek zorundadırlar. Üstelik anımsamada Koku duyusunun bir diğer ayrıcalığı, diğer duyulardaki bellekten daha kuvvetli bir belleğe sahip olmasıdır.
Koku duyusu, herhangi bir olayla birlikte belleğe kaydedildiğinde unutulması çok zor bir duyu olarak karşımıza çıkar.

Tüm bu bilgierin yanında doğa ne gariptir ki, insanoğluna ona en yakın olan kendi kokusunu, sesini duyma yetisini vermemiştir.belki de bu yüzden bizler kendimize bu kadar yabancıyız, belki de bu yüzden kendimizi tanıyabilmek yada varolduğumuz gerçeğini kanıtlayabilmek için kendimize mal etmeye uğraştığımız geçmişimizdeki kokuların, seslerin arkasından koşturmaktayız.

5 Şubat 2012 Pazar

Orkidenin Çığlığı


Orkidenin Çığlığı
Masonit tuval üzerine yağlıboya,
50x60cm © Ekim2012, DS


Aşkın ve saf sevginin sembolü orkide çiçeği, nadir ve narin güzelliğiyle beni öylesine etkiledi ki bu tablo çıktı ortaya. Eşimin bir kaç yıl önce hediye ettiği bu çiçek her çiçek açısında beni, o narin, zarif çiçeklerinin egzotik, gizemli görünüşleriyle büyüler durur hiç bıkmadan.

Orkide(Phalaenopsis),tarihin değişik dönemlerinde yetiştiği topraklarda pek çok toplumu etkilemiş, Antik Yunan'dan başlayarak, Astekler, Mexico yerlileri Totanaklardan, Victorya dönemi İngiltere'sine, Çin kültürüden, Osmanlı-Türk kültürüne kadar sembolizması kullanılagelmiş bir bitki.

Eski Yunan'da doğmamış çocuğun babasının orkidenin köklerinden büyük bir tanesini yediğinde bebeğin erkek olarak doğacağına inanılırmış. 1427 yılında Aztekler, fethettikleri Meksika yerlilerinin yaşadığı Tonoacas'da vanilya ile tanışıp, orkide çiçeğinin toprak altındaki yumruları(Salep) ile birleştirip, kakao ve değişik baharatlarla hazırladıkları "cacahuatl"ı içerek güç kazandıklarına inandıkları için Orkide'yi sağlık ve sıhhatin sembolü yapmışlardı. Orkide'nin egzotikliği ve nadir bulunması sebebiyle, Viktorya döneminde, asaletin ve lüksün sembolü olarak kabul edildi. Viktorya Döneminde, çok zorluk ile bulunan bir çiçek olduğundan hediye edilen kişiye duyulan derin sevgisinin ifadesi anlamına gelmekteydi.
Çin kültüründe Orkide arınmanın yanı sıra güzellik ve bilgelik ile çocuksu masumiyeti ifade etmekte.

Orkide demişken Anadolu'da yetişen orkidenin salep adı verilen köklerinden elde edilen tozun sağlık açısından değeri yüzyıllardır bilinmekte.İçkinin yasaklanmasından sonra, boza ve salep Anadolu'da yaygın bir hale gelmiş. İbn-i Sina 1593 yılında kaleme aldığı El-Kanun fi't-Tıp (Kanun) adlı eserinde salebin afrodizyak, iştah açıcı, balgam söktürücü, felç giderici özelliklerinden bahsetmekte.

Maraş Dondurması olarak bilinen dondurmaya tat kıvam ve koku kazandıran, dünyada sadece Kahramanmaraş'ın dağlarında yetişen bir orkide türü.

Salep yapımı zor ve zahmetli bir iş. Orkide köklerinin keçi sütünde uzunca bir süre kaynayıp daha sonra kurutulması gerekiyor. Orkidede iki yumru bulunuyor. Biri o yılki bitkiye ait, diğeri ise sonraki yılın yumrusu. İkisi de söküldüğünde orkide yok oluyor. Yumrunun kurutulmuş kilosu 80-140 TL’ye, toz haliyse 600-700 TL’ye satılıyor. Bir kilogram toz için 1000 - 4000 arası yumru toplanıyor. Bu durum Salep yapımına uygun orkidelerin türlerinin yok olma tehlikesini taşımakta. Bu yüzden salep yapılmak üzere toplanan yumrulardan bir tanesi, orkidenin üremesi için üzerinde bırakılması bilincinin oturması gerekli.

Araştırınca Orkide neslinin devamı için çaba gösteren Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD)nin "Orkidelerin Çığlığı" projesini hayata geçirdiklerini gördüm. Bu proje kapsamında Orkide toplayıcılarını bilinçlendirmek için arazi çalışmaları yapıyorlar.

Orkide yüzlerce yıl evrensel sevginin sembolü olmuş ölümsüz bir çiçek. Üstelik bir dalda bir değil birsürü çiçeğiyle bize bereketi, güzelliği, eşsizliği çağrıştırmıyor mu? Oysa biz ona hiç haketmediği ve yaşama hakkı tanımayacak kadar kötülük yapıyoruz. Nedir bu doğanın insanlardan çektiği?