11 Haziran 2014 Çarşamba

Performans

Söylenecek o kadar çok şey birikti ki yazmayalı. Nasıl toparlamalı bilemiyorum. En iyisi son zamanlarda en çok üzerinde düşündüğüm, çıkış yolu aradığım  paylaşmak istediğim ama paylaşacak kimseyi bulamadığım konudan gireyim söze.
Erken kayıpların en sıkıntı veren yanı sanırım yaşamınızın önemli bir kısmına eşlik etmiş insanı, dert ortağınızı kaybetmiş olmanız, çünkü yerine kimseyi koyamıyorsunuz.
Belki dedim sizlerle dertleşirsem bu suskunluk, yalnızlık bulutlarını biraz dağıtabilirim.
Hep iletişim yönümün kuvvetli oluşu, empati yapma ve karşımdaki insanı doğru tahlil edebilme ve anlaşabilme yeteneğimle gurur duyardım. Ta ki yeni işime başlayana kadar.
Yaşımın ilerlemiş olması, ileri derecede miyoplaşmış gözlerim, demode giyim zevkim, yaşanmışlıklarım, sırtlanmış olduğum yüklerle kamburlaşmış sırtımla karşı tarafta nasıl
bir izlenin uyandırdığımın farkındayım ama ben tam anlamıyla uyum problemi yaşadığımı itiraf etmeliyim. Zira etrafımda sadece iş hayatına değil, gerçek acımasız, kapitalist yaşama yeni başlamış teenager grubuyla bir kafese kapatılmış gibiyim. Empati yapıyorum, ergenlik dönemi diyorum. Kendimin o yaşlarıma geri dönüyorum, diyetisyen, moda, en iyi plates hocası, en iyi spor salonu konularında entelektüel bilgi alanımı zenginleştirip, kutlamalar, doğum günleri happy hour partileri arasına sıkışıp kalıyorum. Sonunda gücünün doruğunda kariyer hırslarının, gelecek stratejilerinin, evlilik planlarının, sonuca odaklı egolarının tavan yapmış olduğu genç, sabırsız, yalnız, sevgisiz, vicdansız, güzel, yakışıklı, hiperaktif bir neslin içinde kendi dengemi kaybetmiş yuvarlanırken buluyorum.
13 sene bilfiil büyük bir keyifle yapmış olduğum işin aynısını yapabiliyor olmaktan dolayı kendimi şanslı hissederken, birden bu anlamlandıramadığım, çözemediğim, dengeleyemediğim tartamadığım kafa kesicilerin arasında neye uğradığımı şaşırdım.
Doyumsuz bir çocukluk, ulaşılamamış sonsuz arzular, mutsuz aile ortamı, boşanmış anne baba arasında ordan oraya savrularak bu yaşa gelmiş bu gençlere aslında acıyorum. Yaşadıklarımın üstüne bir de bana çektirdikleri sıkıntılara katlanıyor olmam bana bazen "Daha çekecek ne çok çekim varmış" dedirtse de "Sen nelerin üstesinden geldin bu üç beş teenager mı seni nakavt edecek" gibisinden kendi kendime güç vermeye çalışıyorum.
Bazen generation problem bu olsa gerek desem de nadiren rastladığım bazıları beni çürütüyor. O zaman anlıyorum ki çocuk yetiştirmek bir uzmanlık işi. Niye bir anne baba okulu yok ki. Anne baba olmadan gidilmesi gereken, sınava girilip anne baba ehliyeti alınması gereken bir konu.
Hayata fazlaca bedel ödemiş, erken yorulmuş, bencil, sözüm ona anne baba ürünü gençlerin ileride hayata kendi anne babalarından daha büyük bedeller ödeyeceğinden eminim. Çünkü hayatın kendisi bir öğretmen ve sen istemesen de seni eğitiyor, olgunlaştırıp, durultuyor.
Ödediğin bedeller ise gelecek kuşaklara miras olarak kalıyor...
Sevgimle kalın
DS

8 yorum:

  1. Gençler ile bizler arasındaki uçurumun derinliği .hayata bakışları dış dünyayı algılayışları farklı. Bizler de de yetişkinler ile biz farklıydık. Farklılıklar bizi zenginleştiriyor. Ancak fedakarlığı biz yapıyoruz. Hemen aklıma Sezen' nin parçası geldi. Uçurum ahh uçurum. Üzmeyin kendinizi. Siz sağlam kalırsanız güçlükler aşılır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz güç veriyor insana. Teşekkürler. Alışma süreci diyelim. Eninde sonunda iyi niyetimin mükafatını görürüm diye düşünüyorum.

      Sil
  2. Sizi takip etmek istiyorum ama izleyiciler hata veriyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Neden olduğunu anlayamadım. bir bilene danışmalı.Üzgünüm. ben burdayım beklerim.

      Sil
  3. Defne Hanım, gücünüze hayranım, yaşadığınız acının üstüne bir de iş hayatının stresi hele de keyifsiz bir ortamda insanı yaşama sevincini alıp götürür diye tahmin ediyorum... Maalesef yaşam hızlı bir şekilde değişiyor ve insani değerlerin yerini başka şeyler alıyor... dertleşmek istediğiniz zaman bana mail atabilirsiniz:) bu can sıkıcı durum konusunda mümkün olan ancak görmezden gelmek herhalde.. sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Eren. Her ne kadar yüzyüze gelmemiş olsak da senin o yukarıda bahsettiğim nadiren rasladıklarımdan olduğuna eminim. Samimiyetle dile getirdiğin desteğine çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  5. Belki çok klasik, rutin bir döngü içinde yapıyorum yorumumu ama yine sevgi diyeceğim. Sevgi ile yaklaştıktan sonra beklenti içine girmeden akışa bırakabilsek, çok da mükemmelliyetçi olmadan... acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mehmet bey merhaba, çok nazikçe anlatmak istediğiniz mesajı anladım ve teşekkür ederim. Bazen siz sevgi versenizde sevginin anlamını ve değerini henüz bilmeyen bu çocukları o kadar kolay kazanamıyorsunuz. Benim sevgi olarak davranışlarımla ifade ettiklerim onlar için zayıflık yada demode bir davranış şekli olarak algılanıyor. Alaya alınıyor, lakaplar takıkıyor, fısır fısır konuşmalar. Yokmuşum gibi davranışlar yani bir nevi taciz , dışlama, bezdirme sızın adına sevgi dediğiniz şeyi burada zayıflık olarak algılıyorlar. Bir dırama yaşıyorlar, maskeleri takıp, aynı kalıplarla konuşma şekli uyumayanı sağlamayanı kendine benzetme zorbalığı çünkü eğer benzemşyorsa tehlike olarak algılıyor ve yok etmeye çalışıyorlar, bunu o kadar açık farkediyorsunuz ki, sevgi ile sabur gösterme sanırım çare olabilir.Bakalım göreceğiz.

      Sil