Issız bir adaya düşerseniz yanınıza almak isteyeceğiniz üç şey nedir? geyik sorusunun cevabını düşünmeyen var mı aranızda? Ama şu anda düştüğünüz bu ada ıssız bir ada değil.Yanınıza almak için düşündüğünüz termometre, yağmurluk paraşüt gibi nesneleri düşünmeden, düşüncelerinizdeki ağırlıkları atıp, bu ada da zenginleşeceksiniz. İyi ki geldiniz.Hoş geldiniz
19 Şubat 2012 Pazar
Proust Etkisi
Marcel Proust 17 yılda yazdığı ve 7 ayrı bölümden oluşan "Kayıp Zamanın İzinde" adlı romanının bir bölümünde koku olgusunu işler. Çocukluğunda ıhlamur çayıyla yediği madlen kokusu, yıllar sonra onu anılarının dünyasına seyahate çıkarır. Bu roman sadece edebiyat dünyasında değil sosyal kuramda da o kadar çok iz bırakır ki, bugün psikolojide "Proustian Memory" olarak adlandırılan bir kavramdan söz edilir. Psikolojide kokunun hatıraları canlandırabilmesi durumuna Proust Etkisi denmektedir.
Patrick Süskind'in de, yazarın uzun süre direnip daha sonra film olarak çevrilmesine izin verdiği Koku adlı kitabı postmodern edebiyatın en çarpıcı örneklerindendir. Patrick Süskind kraliyetin en pis kokan kenti Paris'ın en pis kokan pazaryerinde bir balık tezgahında doğan Grenouille'nın, tanrının kokusunu bulduğu o gün o kokuya sahip olabilmek isteyenlerin katline maruz kalmasını anlattığı kitabında müthiş bir ironi ve parodi yaratmış.
Duyduğumuz, gördüğümüz, kokladığımız her şey, belleğimize an olarak kaydedilir, hatırlanmasa bile belleğin derinliklerinde gömülü olduğu yerden sinyallerini vermeye devam eder. Nereden geldiğini bile anlamadığımız, neden öyle olduğunu bilemediğimiz hislerimiz, davranışlarımız bir uyaran etkisiyle açığa çıkar. Bu bazen bir tat, bazen bir koku, bazen bir ses, bazen bir dokunma, bazen bir görme ile bilinç eşiğinin üstüne çıkarlar, arzu ve hayal gücünü harekete geçiren duyusal birer unsur haline gelirler.
Bu süreç, nöronlar aracılığıyla gerçekleşen elektro-kimyasal olarak adlandıracağımız bir mekanizmayı anlatıyor aslında. Sahip olduğumuz nörolojik ağlar üzerinden belli iletileri bilinç eşiğine çıkarıyoruz. Beynimizde iki hücre arasında elektriksel aktarımı sağlayan sinaps adı verilen bağlantı noktaları var. Beyin hücrelerimiz aynı anda uyarıldıklarında aralarında oluşan bağlantı, uyarılma tekrarladıkça kalıcılık kazanır. Bunun adı da anımsama oluyor. Bu durum irademiz dışında gerçekleşen duyusal bir zemini işaret ediyor.
Bellek üzerinde yapılan pekçok bilimsel araştırma sonucunda kanıtlanmıştır ki, bellek içinde, koku duyumu diğer duyumların aksine, beyne mesajları iletirken en kısa yolu takip etmektedir. Oysa diğer duyular, beyne ulaşabilmek için sinirler aracılığıyla uzun bir mesafeyi katetmek zorundadırlar. Üstelik anımsamada Koku duyusunun bir diğer ayrıcalığı, diğer duyulardaki bellekten daha kuvvetli bir belleğe sahip olmasıdır.
Koku duyusu, herhangi bir olayla birlikte belleğe kaydedildiğinde unutulması çok zor bir duyu olarak karşımıza çıkar.
Tüm bu bilgierin yanında doğa ne gariptir ki, insanoğluna ona en yakın olan kendi kokusunu, sesini duyma yetisini vermemiştir.belki de bu yüzden bizler kendimize bu kadar yabancıyız, belki de bu yüzden kendimizi tanıyabilmek yada varolduğumuz gerçeğini kanıtlayabilmek için kendimize mal etmeye uğraştığımız geçmişimizdeki kokuların, seslerin arkasından koşturmaktayız.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
kendi sesimi ilk kez bir kayıt cihazından dinlediğimde şok olmuştum. Dış sesim yani insanların duyduğu sesim bana çok kötü gelmişti. Sonra kendi sesimizi iç kulaktan duyduğumuzu anlattılar.
YanıtlaSilEğer parfüm sıktığımızda kendi kokumuzu duyuyorsak o koku bize yakışmayan bir kokuymuş ne kadar enteresan değil mi?
Proust'u yeniden yeniden okumak için bir istek uyandırdınız.
Keyifli pazarlar
Ben de Laleciğim. hep sesimi ve kokumu merak etmişimdir. Yorumun beni çok mutlu etti, bunun yanında yazıma ilave katkı sağladı. Çok teşekkürler.Sanada keyifli pazarlar
YanıtlaSilproust gelmiş geçmiş en sevdiğim yazar. dönerim bu yazıya.
YanıtlaSilevimde proust'un fotoları var. bi de hermann hesse.
:)
sürücü yorumunu yanıtladım.
filmi sevmemen normal ama yazdığın iki nedenle filmi daha iyi hale getirmişsin.
zamanın olursa okursun. şövalyeler, bi kadın için en kötü şeyi bile yapar, filmdeki adam çok duyguluydu.
:)
görüşürüüz.
:)
Hermann Hesse gerek yazarlığı gerek şairliği, gerek ressamlığı ama en önemlisi kişiliği hayata bakış açısı anlamında çok değer verdiğim ve her eserinde kendimi bulduğum bir üstat. Eserlerinin çoğunda kendi dünyasından yola çıkarak, kişinin kendini bulması yolculuğunu öyle akıcı anlatır ki hayran olmamak elde değil. Bildiğim kadarıyla Nobel ödülü almış. Doğu felsefesini, eserlerine ona has gizemli dünya beni çok etkilemiştir.Belki bir gün Siddharta hakkında bir blog yazısı yazabilirim. Proust'un ve Hesse'nin dehasının yansımaları... Neden olmasın?
Sil7 kitabı da almıştım. Fakat hangi sırayla okuyacağımı bilmediğimden bir türlü okumak kısmet olmadı. Sıra konusunda yardımcı olabilirseniz çok müteşekkir olacağım. Sevgiyle kalın.
YanıtlaSilSizi tanıyamadım ama Proustla ilgili olduğunuza göre sizi takip etmek, yazılarınızı okumak isterim. Yazıyı hazırlarken bu sıralamayı yazmayı düşünmüştüm ama konu dağılmasın diye koymadım. Seve seve yanıtlarım.
Sil1.Swann'ların Tarafı
2.Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde
3.Guermantes Tarafı
4.Sodom ve Gomorra
5.Mahpus
6.Albertine Kayıp
7.Yakalanan Zaman
Defneciğim, Koku, benim de lisede okuyup, çok etkilendiğim romanlardan biridir. Koku hafızası güçlü olanlardanım. Gerçekten inanılmaz ve çok etkileyici, insanı zaman-mekân karışıklığına sürükleyen bir olgu.
YanıtlaSilBen de çok hassasım. hatta ailede adım konsolos köpeğine çıktı. Bu durum çoğu zaman hayatımı zorlaştırıyor olsa da bazı kokuların hissettirdiği mutluluk inanılmaz. İngilizlerin şu içi lavanta dolu yastıklarını gece uyurken kokladığımda
SilKoku mutlaka okunması gereken bir roman. Koku hafızam benim de çok güçlüdür. Konsolos köpeği gibiyimdir. Ancak bu durum zaman zanan beni zor durumda bırakır. Şu İngilizlerin geleneksel içi lavanta dolu yastıklarından kullandn mı hiç, Past Times mağazalarında vardır. ben denedim, gerçekten huzur duygusu vberiyor. İnanılmaz.
Yazınız pazar günüme ayrı bir keyif, tat kattı. Kendimize yabancı kalmak üzerine çok düşünmüşlüğüm vardıysa da hiç sizin baktığınız açıdan bakmamıştım. Bakış açıma boyut kattınız. Teşekkürler ve sevgiler.
YanıtlaSilTeşekkürler Ehlikeyf, bloguma hoş geldiniz. Aslında istediğim de buydu. Düşündürmek, meraklandırmak, araştırma isteği vermek, paylaşmak, gülümsetmek, içtenlik vs.vs. Karşılıklı daha çoğalması dileğiyle.
SilYine süper bir yazı yazmışsınız, elinize sağlık:) "Kayıp Zamanın İzinde"yi okumayı çok istiyorum. Koku duyusunun anıları canlandıran en güçlü duyu olması o kadar ilginçki, örneğin ne zaman saf sabun kokusunu duysam -o zaman yanımızda yemekten sonra elimizi, yüzümüzü silmek için sabunlu bez olurdu- ilkokul birinci sınıfı hatırlarım, hem de o kadar canlı ki, o sırada hissettiğim heyecanı aynen hissederim. Gerçekten çok ilginç:)
YanıtlaSilKoku ile ilgili herkesin beyninde farklı tablolar oluşur. Çoğu zaman nereden geldiğini bilemesek bile, hissettiğimiz duygu, beynin labirentleri arasından geçerek yakaladığı görüntüyü gözümüzün önüne getirir. Bizi geçmişte yolculuğa çıkartır. zaman treni bu olsa gerek...
YanıtlaSilhesse hayatımı yönlendiren insan. proust da edebiyat zevkimi.
YanıtlaSil:)
mimin var bende.
:)
Şahsen tanıyamadım ama edebiyat zevkiniz bu kadar güzel olduğuna göre, hayata baktığınız pencerenizin ışığının bu kadar parlak olmasının sebebi anlaşılmış oluyor. Mim için teşekkürler hemen bakacağım. Size 2 kere borçluyum.
Siliadei ziyarete geldim
YanıtlaSilmmmm hoş paylaşımlar
muhabbetle kal
:))
minik bir madlen düzeltmesi. adı geçen şey madlen çukulata değil bir tür kek. hatta ismi proust uydurmuş yani önce roman sonra hayat. şimdi fransada madlen kekler bulabiliyorsunuz hatta tefalde madlen kek kalıbı bile var...
YanıtlaSilBu değerli ve nazik yazılmış katkı için teşekkürler. Keşke sizi tanıyabilseydim:((
SilBüyük keyifle okunan bir denem yazmışsınız. Çok samimi. Teşekkürler
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Sizi keyifle okuyorum bu yorumu sizden almak beni mutlu etti.
SilDefne'cim proust etkisini çok guclu yasarim ben:) ama adinin boyle anildigini bilmiyordum tesekkurler paylasim icin. Sen benim proust yazimi gormusmuydun mezarini ziyaret sonrasi yazmistim tartismasiz en sevdigim yazarlardandir:) http://bestebonnard.blogspot.fr/2010/09/sonbahar-marcel-proust-ve-en-sevdigi.html sanirim ilgini ceker!
YanıtlaSilBestecim, hemen açtım, okudum, keyifle. bana düşündürdüklerin için teşekkürler. Şimdi aklımda,Pére Lachaise'i ziyaret, yanımda götüreceğim O'na duygularımı anlatan bir mektup, tefalin deniz kabuğunu andıran madlen keki kalıbını alıp senin tarifinden madlen keki pişirmek ve Alain de Botton'un "Proust'u anlamak" kitabını okumak var.
SilProust diyor ki: hayatımızın en büyük arayışı sonsuzluk, ona ulaştığımız, yaklaştığımız zamanlarda da bu dünyaya ait olmayan, bu dünyanın kurallarının dışında, bu dünyadan hiçbir şeyin bize veremeyeceği bir haz duyarız; ve zamanda meydana gelen böyle geçmişi tekrar yaşama yanılsamaları bize bu illüzyonu yaşatır, sonsuzluğu tattırır, zamanın zincirlerini kırdığımız hissini yaşatır ve bunu yaptığı için böylesine bir haz bırakırlar.
Ben sanal ortamda zamandan, boyuttan, bedenden soyutlanıyorum. Bu bir nevi sonsuzluk değil mi? En azından başka bir dünya...Bu dünyayı seviyorum, senin ve diğer blog dostlarımın yüzünden.Sevgilerimle,