Hiç kendi cinsinizin dışında bir şeye aşık oldunuz mu?
Ben İstanbul'a aşığımdır mesela. Aynı annem gibi. Felek nereye taşırsa taşısın, 70 yaşında dahi kurulu düzenini hiç düşünmeden elinin tersiyle iterek İstanbul'a yerleşme teklifini aldığında gözlerindeki o parıltıyı hiç unutamam. Benim de ne zaman uzaklaşsam İstanbul'a geldiğimde içimde kuşlar uçuşur.
Bir seferinde bir bitkiye aşık olmuştum. Orada o kadar ihtişamlı duruyordu ki o Kroton. Benim olmasını istedim. Fiyatına bile bakmadan aldım eve getirdim. Benden mutlusu yoktu o an. Sanırım burcumun özelliği güzellikler çekiyor beni. Her ne olursa ve nerede olursa olsun. Bir keresinde İngiltere'deyim. Vitrinde mankenin üzerinde gördüğüm bir cekete aşık olmuştum. Türkiyede bile zordur vitrinden mankenin üzerinden bir giysiyi çıkarttırmak ama ben allem kallem o ceketi mankenin üzerinden çıkarıp almıştım. Aşık olmuştum bir kez. Kardeşim şaşırıp kalmıştı inadıma. Senin elinden birşey kurtulmaz demişti bana.
Zamanla bu duygumu yenmeye çalıştım. Çünkü aşık olmak o şeye koşulsuz sahip olma düşüncesini barındırıyordu içinde. Bu duygu ise evrimleşen benliğimde kurtulunması gereken bir duyguydu. Hiçbir şeye, koşulsuz sahip olunmamalıydı ölümlü bedenlerde. Ya ruhta. Öyle olmuyor tabii. O zaman sahip olması gereken bir madde değil bir sanal tatmin haline geçiyor. Ben de aşkı ruhuma taşımaya başladım. Ruhumla aşık oluyordum artık. Sahip olmadan ruhumu doyurarak bu duyguyu tutkudan çok bir sihire dönüştürdüm.
Bu konuda sayfalar dolusu yazabilirim ama asıl anlatmak istediğim bu değil.
Kaçıncı döngü bilemiyorum ama İstanbul'da penceremde ilkbahar, yaz, sonbahar, kış muhteşem bir tablo var. Aşık olduğum. Bana umut veren, iyi duygularımı, insanı duygularımı harekete geçiren. Bir varoş aslında. Hepsi yemyeşil ağaçlarla çevrili, yolları topraktan, her evin bahçesi ve bahçesinde meyve ağaçları sebze bahçeleri, kümesleri olan yaklaşık 400 hane. Ben uzatsam elimi bulutlara değeceğim, uçan kuşların kanatlarına dokunacağım gibi hissettiğim yükseklikten her mevsim o güzelliği seyrederim.
Sonbahar gelince, görmeniz lazım bir karınca çalışkanlığıyla, kışa hazırlık yapılır. Odunlar kırılır, salçalar kaynatılır. Çocuklar henüz okullar açılmadığı için bahçededirler. Yakan top oynarken mahallenin ara sokaklarında çığlık çığlığa neşeli sesleri yükselir, çocuksu, mutlu. O mutluluk mahallenin ara sokaklarından sızarak yükselir, benim içime dolar.
Kışın kar yağdığında beyaza bürünür tek katlı minik evlerin çatıları. Her sabah erken saatte bacalarından dumanlar çıkmaya başlar. Çocuklar okula gitmeye hazırlanıyorlardır. İşe gidecekler işe. Ev sıcak olmalı. Beyaz dumanların tüttüğü o bacaların her biri bir aileyi barındırır, bacadan huzur bulutu yükselir o huzur yayılır bana kadar ulaşır.
İlkbahar gelince, ağaçlar yeşile döner saklamak istercesine o minicik kırmızı çatılı evlerin büyüsünü. insanlar bahçelerinde çalışmaya başlar. Domates fideleri, biber, patlican,fasulye, mısır hatta bamya fideleri ekerler.Bereketin adıdır bahar o mahallede. Kabak çiçekleriyle başlayan bahar uzar uzar ulaşır bereketi taa bana kadar.
Saat kurmam ben, her sabah horozun sesiyle başlarım yeni güne. Öyle bir öter ki hadi kalkın tembellik yok dercesine. Bize mi der, tavuklarına mı bilinmez ama tavuklar başlar yumurtalarını birer birer yumurtlamaya. Haber verir bereketi. Arada patates,soğancı geçer anlaması zor megafonunu ağzına dayamış bağırarak yaz tembelliğiyle.
Dün bu tablom yıkıldı işte. Bu 400 hane yıkılıp yerine 3500 konut yapılacakmış. Dün akşam direniş vardı o mahallede. Mahalleli barikat kurup ateş yaktı başlatılan yıkıma tepki göstermek için. Nafile bir çabayla direndi direndi. Çevik kuvvet ekibini taşıyan bir sürü otobüs ile her direnişte karşılaşılan TOMAlarla polis karşılık verdi. Bir çok kişi yaralandı. Özellikle çocuklar. Evlerini yuvalarını yıktırmak istemeyen mahalleli, polisin uyguladığı şiddet karşısında kıyıma daha fazla direnemedi, geri çekilmek zorunda kaldı.
Bu sabah dozerler vardı o mahallede, pek çok ev korkunç gürültüyle yıkıldı. Artık ne sabahları beni uyandıran o horoz ötecek, ne o tablonun güzelliği penceremi süsleyecek, ne o huzur, ne o bereket, ne o çocuksu mutluluk çığlıkları yükselecek.
Pencereyi kapattım, kepenkleri indirdim. Simsiyah oldu evimin içi.