Mim'i sağlıklı beslenme konusunda araştırmalarımız karşımıza doğa hakkında bilmediğimiz o kadar inanılmaz bilgiler çıkarıyor ki. Son olarak Hurma'nın inanılmaz gerçeğini öğrenip yine hayretler içinde kaldım. Hurma ağacının dişil ve eril olarak farklı olduğu biliyormuydunuz. Eril olan hurma cinsinin yaprakları yukarıya doğru kısa ve dik, dişil olanın ise aşağıya doğru sarkık ve uzun oluyormuş.. Sadece dişil olan hurma ağacı meyve veriyor. Hurma ağaçlarının bir diğer inanılmaz özelliği diğer ağaçlar gibi çekirdekten yetişmemesi. Aynı insan gibi yavru vererek ürüyorlar.
Kış mevsiminde eril hurma ağacından alınan polenler dişil hurma ağacının tepesinde oluşan yarıktan içeri konuyor ve üzeri sarılarak kapatılıyor. Bir süre sonra dişil ağacın gövdesinde çıkan filiz anne hurma ağacının yanına dikiliyor. Yeni yavruyu annenin görebileceği bir yere dikmek zorundasınız. Yoksa yavru ölür, anne de küsüyor ve meyve vermiyor. Ağacın yavrulama adedi de ortalama bir insanın yavrulama adedi kadar. Hurma ağaçlarının biyolojik yapısını okudukça, bir insanın özelliklerine ne kadar benziyor diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Besin değeri olarak bakıldığında ise ihtiva ettiği yag, protein, vitamin, mineral vb. değerler insan bünyesinin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan tüm gıda değerleridir. Bir insan başka hiçbir şey yemeden sadece hurma ile bedeninin uzun süre yaşamasını sağlayabilir.
Son zamanlarda yaşadıklarım, doğanın bana kendini hisettirmesinin bir şekliydi gibi geldi.
"Bazen doğa kendini hissettirmek ister" The Fault in Our Stars türkçeye Aynı Yıldızın Altında olarak çevrilmiş John Green'in kitabı okuduğum en özel kitaplardan biriydi. Bitmesini hiç istemedim. Sona doğru hem okumayı istiyor hem de bitmemesi için ağırdan alıyordum.
Time dergisi tarafından 2012 yılının en iyi romanı seçilmesi, New York Times'in , Amazon ve Indiebound'un en çok satanlar listesine girmesi yada Fan Artı en çok yapılan kitap olması değil benim için özel anlam taşıması. Konusu itibariyle bana, içinde bulunduğum haleti ruhiyeyi ayna tutar gibi göstermesi, bir nevi katharsis yaşayıp tekrar ve güçlenerek geri dönüşümü yaşattığı için özeldi.
Kitabı bitirdikten sonra değil etkisinde kalmak, karşımdaki insanlarla bir "Hazel Grace Lancaster" olarak iletişim kurmaya başladım. Onun gibi düşünmeye, onun gibi cevaplar vermeye... Ne demek istediğimi ancak kitabı okursanız anlayacaksınız. Uykuya dalar gibi aşık olmayı, dünyanın bir dilek gerçekleştirme fabrikası olmadığını, bazı sonsuzların başka sonsuzlardan büyük olduğunu, nostaljinin yan etkilerini, sevginin boşluğa atılan bir çığlık olduğunu ve unutulmanın kaçınılmazlığını, herkesin ölüme mahkum olduğunu ve tüm çabamızın toza dönüşeceği o günü, bir insana yetmenin ne demek olduğunu, bu dünyada incinip incinmeyeceğine dair tercih yapma şansımızın olmadığını ancak bizi kimin inciteceğini seçmeyi, erkeklerin neden erkek filmi sevmemizi beklediklerini düşünerek uzun süre dolandım. " Kalp neredeyse yuva oradadır" sözü üzerine darmadağın oldum. Sizin kalbiniz ve yuvanız aynı yer mi? Yoksa sizde mi darmadağınsınız?
Kitabın yazarı John Green okuduğum üslubunu en beğendiğim nadir zeki yabancı genç yetişkin romanı yazarı. İtiraf etmek gerekirse, kitabı okumak isteyen kızımdı. Ancak başına bir göz atınca yazarın üslubu beni çekti ve kitabı elimden bırakamadım. Yazarın sadece iki kitabı türkçeye çevrilmiş, diğeri Alaskanın Peşinde ( Looking for Alaska).
John Green ayrıca kardeşi Hank’le birlikte muhteşem bir edebiyat crash-course'u yapıyor. Hazırladıkları, Nerdfighters isimli bir video blogu var. Bundan elde ettikleri gelirleri gelişmekte olan ülkelerde yoksullukla savaş, ağaçların dikilmesi gibi projeler için harcamışlar.
Her zaman oturup yazamıyorum birikenleri hazır yazmaya başlamışken arka arkaya sıralıyorum umarım sıkmam. istanbul'un o rutubetli sıcak yaz öğleden sonralarından birinde Mim'le beraber kendimizi boğazın serin rüzgarına bırakmak için Kuzguncuk sahilinde oturmuş demleniyorduk ki çengelköy tarafından gelen rengarenk yatların yelkenlerini açmış boğazı nasıl şenlendirdiklerine tanık olduk. Öğrendiğimize göre bu yıl 42. si düzenlenen TAYK-Deniz Kuvvetleri Kupası Açık Deniz Yat Yarışları imiş. Hemen objektife sarılıp boğazın şenliğini ölümsüzleştirmek istedim. Çeşme'de sona eren yarışın galibi "Define" isimli yat olmuş bu arada:))
Bizimkiler yer kapma yarışında. Bu alışveriş sepetini çok seviyorlar ama artık yer kavgasından bıktıkları için kim pes edecek oyunu oynuyorlar. Genelde pes eden snow oluyor. Çünkü anne daha dominant karakter.
ah ne kadar yakınımıza gelmişsiniz...Kuzguk benim Boğaza balkonum gibidir.
YanıtlaSilHurmayı çok severim,ağacını da çok ilginç bulurdum ama verdiğiniz bilgiler ne kadar ilginçti,artık ne yediğimi bilir olarak yiyeceğim.
Kitap da not alındı.
Sevgimle
Bu güzel postu okudum.
YanıtlaSilHurma benim vazgeçilmezimdir, çok severim. Epey bilgilendim sayenizde.
Ve.. İkna oldum. En kısa zamanda ceplere taş doldurularak yüksek yüksek tepeler aranıp bulunacak, oradan aşağı fırlatılacak ;)
Sevgiler...
Üstteki soruyu ben ıssız bir adaya düşmesem yanıma alacağım üç şey olarak yanıtlayayım: Lost DVD'si ve ayna kesin olur, üçüncüyü bulamadım. :)
YanıtlaSilBen de MG'ye beklerim, sevgiler...
Dolu dolu ve fikir verici bir yazı olmuş. Hurmanın hikayesini bizzat hurma ağaçlarının altında dinlemiştim ve çok hayret etmiştim. Dediğiniz gibi, faydalarıda saymakla bitmiyor. Ayrıca kitabı okumak için can atıyorum, yok böyle bir anlatım :)
YanıtlaSilBüyük bir ilgi ile okudum yazdıklarını SEVGİLİ Defne'cim.. önemli bilgiler içinde günceline ait o güzel resimlerden ve isimlerden çok hoş mesajları da alıp çıkardım.. (benzer hayatlarımız adına!!) bir kere hayatın en vazgeçilmez şifa kaynağı doğada var.. insan araştırdıkça neler öğreniyor değil mi!. sonra kazanan yelkenli'nin 'define' oluşu:) kazanacağını/zı biliyorum.. sevgi ve inanç çok önemli çünkü!. tüm zararlı canlılar, haşaratlar, yerler, objeler..ve her ne ise o şeyler.. geldikleri gibi giderler de! inat edenleri böyle atıvermek gerek!..dediğini yüksek bir tepe bulduğumda ben de yapacağım..hepsini boşluğa fırlatacağım o taşların :) sevgiyle dolu güzel bir hafta dilerim defneciğim..
YanıtlaSilMerhabalar,
YanıtlaSilBoğunuzu yeni keşfettim ve çok beğendim...
Çok güzel bir yazı okudum, emeklerinize sağlık...
Sizi izlemeye aldım. Bana da beklerim. http://fatoscatadlar.blogspot.com/
Güzel paylaşımlarda görüşebilmeyi diliyorum.
İzmir'den kucak dolusu sevgiler...
Harika bir yazı olmuş keyifle okudum. Ben de o çiçekleri çok ama çok seviyorum. Bahçeye alıp ekmek istedim aslında ama bir türlü seraya gidip seçmek kısmet olmadı. Burada zor oluyor böyle işler Türkiye'de olsam çoktaaaan almıştım:) Kedişler harikalar. Bu kediciklerin hepsi mi güzel olur yaa:) Dolunayı bol bol seyrettik biz de bu sene iyi geldi. Ama çocukluğumda yaptığım gibi gecenin karanlığından çimlere uzanıp semayı ve içindeki milyonlarca yıldızı izlemeyi çok özlüyorum. Bu taş toplayıp bırakma fikrine de bayıldım denemek lazım:)
YanıtlaSilSevgiler
Defne Hanım, yine ne kadar dolu bir yazı yazmışsınız, hurma ile bilgiler gerçekten çok ilginç, hatta eşime de okudum o da çok şaşırdı:) Aynı yıldızın altında'yla bloglarda sık sık karşılaşıyorum, hüzünlü bir hikaye olduğunu düşünüp mesafeli yaklaşmıştım ama çok beğeniliyor:)Eşinizle keyifli zamanlar geçirdiğinizi duymak çok güzel:) Snow ve annesi ise her zamanki gibi çok tatlılar, sevgiler:)
YanıtlaSilo güzel asil kedilere bayıldımmmmm
YanıtlaSilsüper bir post olmuş
sevgiler