27 Eylül 2013 Cuma

Life Time



Zaman çoklu sonsuz. İnsan bu çoklu sonsuz içinde başı ve sonu malum birer yolcu. Zaman yaşamın içinde geriye doğru işlemeyen değerini çokta bilmediğimiz izafi, vektörel bir boyut.  Yaşam ise zaman içinde ilk oksijeni aldığımız anda başlayan ve son karbondiyoksiti verdiğimiz anda biten bir akış ve süreklilik. 

Yaşam zamanın, zaman da yaşamın içinde. Aslında yaşam zamanın ta kendisi değil mi?

Yaşam denen bu zaman dilimi içinde hiçbiri birbirinin aynı olmayan hikayeler başlıyor, yaşanıyor ve sonlanıyor. Benim hayat hikayem mutlu bir çocuklukla başladı. Geriye dönüp baktığımda çok çabuk geçmiş gibi geliyor oysa bu kolajla anlatmaya çalıştığım yaşam hikayem böyle karmakarışık bir hale geldi bir A3 boyutunda. Hayat zaman zaman elimizdeki elma şekerini, dilimizdeki şarkıları, yüzümüzdeki gülücüğü alıp yerine gözyaşlarını, hayal kırıklıklarını, kalp acılarını bırakıyor.Salvador Dalinin eriyen saatleri gibi eriyor zamanda hayatlar.Olgunluk dönemi evlilik, çocuk,iş hayatı derken karambolde geçip gidiyor. Hele özel sektörün insanı sömüren, proaktif koşulları altında aslında hiç istemediğiniz ama pek çok kişinin can attığı bir işte, aklınız evde bıraktığınız çocuklarınızda, ruhunuz yüreğinizin sizi uçurmak istediği yerde didinir durursunuz. Bir robota dönmüşsünüzdür. Dikenlerini kamuflajlamış bir kaktüssünüzdür artık. Elinizin altında taşıdığınız kredi kartınız geçen zamanı yakalama telaşıyla ezilir avucunuzda. Yaşadığınız şehir de bir kadeh zamandır. Bilemezsiniz kim olduğunuz karışır, en büyük isteğiniz kendiniz olabilmek ve bulduğunuz kendiniz gibi yaşayabilmektir. İnsanların sonradan kötü olabileceklerine inanamazsınız aynı sonradan iyi olamayacaklarına inanamadığınız gibi. Tüm insanların özgürlüğüne, eşitlitliğine ve kardeşliğine olan inancınız bir ütopya olarak kalır boğazınıza takılmış bir lokma gibi. Her tercih bir vazgeçiştir bilirsiniz. Bilemediğinizse vazgeçtiğinizde kaybettiğinizin ne olduğudur. Zaman zamanla önünüze serer arsızca gerçekleri, geriye dönemezsiniz...

Bazen karşınıza hiç hesapta olmayan süprizler çıkar, şapkadan çıkan tavşanlar gibi. Bu bazen bir hayalkırıklığı, bazen bir bonus olur. Bazen  bir hastalık, bir batış, bir kayıp. Oysa tam da mutlu olmayı hakettiğinizi düşünmüşsünüzdür. Bozulan süreç, hayatın süregenliğini bozar, yönetmeye çalıştığınız hayatınızı yönlendirmek gitgide zorlaşır. Hayat önde, siz peşinde sürüklenir giderisiniz.

Bulunduğum zaman diliminden geriye dönmek mümkün olsaydı eğer geçmişi geçmişle yaşamak, tercihlerimi, vazgeçişlerimi daha dikkatli, daha bilinçli seçerdim bugünkü aklımla. Ya umut? 

Büyük usta Nazım Hikmet'in dediği gibi 
"Daha son sözü söylemedi hayat, Belki yarınlar, mutlu sonlar var. Yeniden başlamak yorar insanı ama Sonunda kavuşmak mutlu olmak var"
Sevgiyle kalın.

8 yorum:

  1. O eriyen saatler beni bir tuhaf yapar hep...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lalecim hoşgeldin bloğuma iyi ki de uğradın. Yorumun için teşekkürler. Ben de hem çok severim hem irkilirim Dali'nin dahiliğinin en güzel örneklerindendir. Sabancı müzesine geldiğinde orjinalini de görme fırsatım olmuştu. Karşısında erimiştim. Dali'nin Persistent of memory (belleğin Israrı yada azmi diye çevrilmiş) tablosu katı ve değişmez zaman kavramına karşı bir protesto olarak yorumlarım ben, zaten dali de bu resmin ilhamını, sıcak Ağustos güneşi altında erimekte olan bir Camembert peynirinden aldığını söylermiş:))

      Sil
  2. Yazıyı okuyunca, hayatın ne kadarını kendimiz için, ne kadarını başkaları için yaşayarak robotlaştığımız gerçeğini tekrar düşündüm. Bu sonsuzluk içinde yaptığımız sonu belli yolculukta duraksamadan, düşünmeden sosyolojik ve siyasi dayatmalar ve edinimlerin acımasız sonucuyla, eski günleri iyi bilen bizleri mutlu etmediği bilinci karşısında elimiz kolumuz yazık ki ne kadar bağlı! Herhalde ondandır ellerimiz, yüzümüz kaktüs dikenleriyle çizilip yaralanırken, kokulu eski çiçek bahçelerinin nostaljik özlemi... Yine de 'umut'larımızın yıpranmasına izin vermeyen hayal gücümüz iyi ki var... biraz önce Esin hanımın postunu okudum ve şimdi üstüne, bu da çok iyi geldi.
    İyi ki sizler gibi duyarlı dostlar var... teşekkürlerimle iyi hafta sonları dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. merhaba Mehmet Osman bey, her yorumunuz yazımı bütünlüyor, bu nedenle teşekkürler. Doğrusu sanal hayatta insanların dostlukları reel hayattan daha doğru kuruluyor kanısındayım çünkü temelinde görsel şartlanmalardan uzak düşünce ortaklığı var. O da çok fazla maskeyle saklanamıyor, daha doğrusu saklanırsa sırıtıyor. Bizler o nedenle birbirimizi buluyoruz.Ben de sizin paylaşımlarınızı okurken aynı duyguları hissederek okuyorum inanın. Einstein hayal gücünün bilgiden daha değerli olduğunu söylemiş. Andersonda eylem olmadan hayal gücünün işe yaramadığını. belki de doğru olan hayal gücümüzü eyleme çevirmedeki yeteneğimiz oranında hayatlar yaşıyoruz ne dersiniz?

      Sil
    2. Merhaba Defne hanım,o kadar güzel yorum cevap yazmışsınız ki teşekkür ederim. Sanal ve paradoksal örnekler diyalektik yorumun içinde mükemmel saklı sanki... bilgi birikiminin hayal gücüyle birleşip, güncel eyleme dönüşmesi, nesnel olgular içinde hayatı daha kolay yakalamamızı sağlar gibi, haklısınız. Elbette buradaki bilgi birikimi göreceli olup, kiminde edilgen teori, kiminde pratiksel eylem, kiminde başka türlü olabilir. Buna yapı meselesi diyelim mi?

      (maskeyle saklanan 'korkan zihindir' aslında, korkusuzlar saklanmaz.. ayrıca sanala bakınca, bildiğim, daha doğrusu bildiğimi sandığım bir farkındalığı anlıyorum: siz hanımlar, erkeklere nazaran daha fazla sevgi ve seziye sahip olduğunuz için daha maskesiz, korkusuz, vb...)

      Sil
    3. Kanımca korkunun cinsiyeti yoktur, kadını erkeği farketmez. Korku doğuştan var her insanın içinde. Doğumun kendisi bir travma. Bu travma çevresel ve ailesel faktörlerle iç benliğimize kazınır kalır. Korkulardan kurtulma ise ancak bunları bulup çıkarıp yok etmekle mümkün olabilir.Kendini tanımayan ve içsel değerlerinin bilincinde olmayan bireyler, günün koşullarına uymak ve topluma aykırı düşmemek için kendinden uzaklaşır, yani kendine ötekileşirse, sahte, maskeli benliklerinin güdümüne girerler, kendini bilmezlikten kaynaklanan tutku ve hırslarının esiri olurlar. Yaşamımız boyunca, yükümlülüklerimizle tutkularımızı uzlaştırabilmeyi başarabildiğimiz ölçüde dengeli ve şeffaf bir kişilik geliştirebiliriz diye düşünüyorum. Teşekkürler yoruma ve yazıma veriğiniz katkı için.

      Sil
  3. Zaman geçip giderken hayatın tadını alamıyoruz, sadece upuzun sonu gelmeyen bir "yapılacaklar listesi"ni yapıp duruyoruz gibi geliyor...bu da herşeyi ve herkesi etkiliyor, duygu olmadan yaşıyoruz sanki... Bu arada kolaj size mi ait?:)

    YanıtlaSil
  4. Erencim merhaba, böyle yorumda yazdığın yaşam tadı tuzu olmayan bir yemeğe benzer. Sevgi, umut, paylaşım olmadan yenilemez bir yemek olur çıkar. Sen ki hayatın başında bu bilince ulaşan bir genç olarak eminim hayatını tadı tuzunu gayet güzel ayarlayabilirsin. Yine de bazen evde tuz olmayınca onu temin etmek zor oluyor diyebilirim. Bulmak için çaba göstermen gerek. Kolaj bana ait. uzun zaman ara vermiştim ya resim yapamıyordum. Böylece baslarım diye düşündüm. Sadece birkaç saatimi aldı koca bir hayatın kolajı .))

    YanıtlaSil