11 Mayıs 2013 Cumartesi

Annemi Hatırlıyorum



Annemi Hatırlıyorum; 
Küçücükken daha okuma yazmayı öğrenmemişken sıcak ağustos öğleden sonraları beni uyutmak için yanıma yatar Ayşegül serisinden kitapları okurdun bana. Benim uykum gelmez sen uyumak üzereyken bir satır atladığında ben ezbere bildiğim için kızardım sen satır atlayınca.

Her şehre inişimizde Çinili Fırından bir küçük kesekağıdı kurupasta alırdın bana. Bir de kolonyacıya uğrardık. Sen büyük şişeyi doldururken bana minik şişede kolanya doldururlar ben çok mutlu olurdum.

Seni mutlu etmek için öğlenleri uykuya yatıp uyuyormuş gibi yapardım. O iki saat geçmek bilmezdi.Senin için katlanırdım mutlu olurdun. Evde olmadığında mutfağı temizlerdim, bulaşıkları yıkardım, geldiğinde süprizimi ne büyük mutlulukla karşılardın. Ben mutlu olurdum.

Annemi Hatırlıyorum; 
Kardeşim doğduğunda benim dolabımı kardeşimle paylaşmamı istediğinde çok üzülmüştüm. Hala o anki duygum çok net sanırım, seni paylaşmak istememiştim.

En sevdiğim kıyafetin inci işlemeli kendi diktiğin siyah elbise ve topuz yaptığın saçlarınla benim idolümdün. Krem rengi kurdeleli atkılı ayakkabıların 35 numaraydı ve ben onları giydiğimde bana hiç kızmazdın.Ben kendimi kraliçe hissederdim.

Okula ilk başladığımda beni elimden tutup götürmüştün. Saçlarımı iki yanımdan muntazam toplar, tertemiz mendillerimi cebime koyardın. Okula kibrit kutusu gibi küçük ve dikdörtgen bir minübüs ile giderdim. Sen gözden kaybolana kadar el sallardın bana. Saçlarımı liseye kadar hep sen taradın. Okul çıkışımda beni evde gülen yüzüyle karşılayacak bir annenin var olması ne büyük huzur ve mükafatmış.

Saçlarını yaptırmana bayılırdım. En çok yandan ayırıp uçlarını kıvrık yaptırdığında hoşuma giderdi. Babamın aksine ben görür görmez farkeder, hep böyle bakımlı olmanı isterdim.

Doğum günlerimi bir kutlama festivaline dönüştürmeni, arkadaşlarınız ve çocuklarıyla nasıl neşeli saf ve eşsiz olduğunu o kadar yorulmana rağmen ağzından bir kez öf kelimesinin çıkmadığını şimdi kendime bakınca şaşırarak hatırlıyorum.

Annemi hatırlıyorum;
Herkesin annesi sigara içerken sen hiç içmezdin. Ben senin içmeni isterdim çocuk aklımla, nasıl yakışırdı zarif ince parmaklarına. Sevmediğin halde beni kırmaz bir tane yakardın ben seni hayran hayran seyrederken.

Pazar günleri okula hazırlık, banyo saatleri, televizyonda seyredilen bale gösterisi, babamın maç saati  olarak geçen senin en yorucu günün olduğunu. Sosisin ve muzun en pahalı gıda olduğu zamanlarda her erzak alınışında sofrayı benim için şölene çevirirdin.

Hiçbir zaman hala daha, sesin ben dahil hiç kimseye karşı yükselmedi.

Annami hatırlıyorum;
Mendelson'un mi minör keman konçertosunda, başrollerini Derya Baykal, Gülgün Kutlu ve Yalın Tolganın oynadığı 1977 yılında  TVde John Van Drutene'nin oyunundan adapte edilen dizide, yediğim her karides kokteylinde, Ankara'nın  sokaklarında, Ağustos rüzgarının sıcaklığında, yumuşacık bir elin saçlarımı okşamasında hep seni hatırlıyorum.

Ben de anne oldum ama senin kadar şevkatli, senin kadar hoşgörülü, senin kadar sevecen, senin kadar asıl nasıl olunur hala bilemiyorum. Canım annecim sen benim en değerli mücevherimsin. Anneler Günün kutlu olsun.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Çocuklarımızın Sağlığını Tehdit Eden RADON


      
     Teşhisten sonra son iki ayımızı başımıza gelen musibeti ve onu yok etmenin yollarını aramakla geçirmekteyiz. 4.kür sonrası daha bilinçli ve tahmini iyileşme sinyallerini sezdiğimiz bir durumdayız. İlk kür acemiliğimize geldi. Korkunç bir bulantı Mim'i allak bullak etti. İkinci küre başlarken hazırlıklıydık. Araştırma, soruşturma süreci sonrası bulantıyı kesin engelleyen sihirli ilacı bulduk. Ancak ikinci kürde bizi başka bir süpriz musibet bekliyordu. Bulantıyı engellemiştik ama şimdi kasları ve sinirleri esir alan etki Mim'in yürümesini engelledi. İstemsiz kas hareketleri ile el ve ayak parmaklarında kramplara sebep oldu. Yine en acilinden bu musibetten kurtulmanın yolunu bulmak için araştırmalar, soruşturmalar başladı. Ege Üniversitesi Tıp fakültesinden bir doktora tezi imdadımıza yetişti. Kürden iki gün sonra magnezyum ve kalsiyum yüklemesiyle bu sorunun da üstesinden geldik. 3. kürün ardından beklediğimiz süpriz gelmedi. Kısa sürede halsizlikten de kurtularak işine devam etmeye başladı. kan değerleri ve karaciğer fonksiyonları doktoru ziyadesiyle memnun etti. Karşılıklı bir hücum-defans stratejisine girdiler. Sonuç 4.kürde yine süpriz yaratmadı. Şimdi heyecanla 6.kürden sonra yapılacak PET-SCAN sonuçlarını bekliyoruz.

    Bu kadar araştırma soruşturma sonrası sizlere özellikle çocuklarınız ve yaşlılarınız için çok önemli olduğu halde pek üstünde durulmayan bir konudan bahsetmek istiyorum.
Çok önemli çünkü ; 
    Soluduğumuz havada ki RADON gazının ne kadar önemli bir sağlık sorunu yarattığını ben de bilmiyordum. Kimyasal olarak etkisiz olmasına rağmen, doğal olarak ortaya çıkan bir radyoaktif gazdır. Kokusuz ve renksiz olduğu için beş duyumuzla algılayamadığımız bu gaz, 
topraktan havaya kolaylıkla sızar ve alfa partikülleri denen iyonlaştırıcı radyasyon yayar. Bu partiküller elektrik yüklüdür ve bizlerin soluduğu havadaki tozlara ve diğer partiküllere yapışır. Bu partiküller solunum yollarımıza yerleşebilir ve bizler farkına varmadan DNA'mıza zarar vererek hücre yapılarının bozulmasına sebep olur. Sonuç olarak, bu müsibet hastalığa kendimizin yada en sevdiğimiz yakınlarımızın yakalanmasına sebep olabilir.

     Dikkat çekmek istediğim nokta işte burada çok önemli. Radon seviyesi yapı içinde ve kapalı ortamlarda yüksektir. Özellikle kış aylarında iç-dış hava sıcaklıkları arasındaki farkın en üst seviyeye çıkması sonucu yapılar adeta bir baca gibi çalışarak zemin ve çevresinden yükselen radon gazını yapı içine doğru çekmektedir. Bu gaz şayet uygun yolla boşaltılamaz ise yapı içinde birikerek yoğunlaşmakta ve sağlık üzerindeki olumsuz etkisi artmaktadır. Bu sebeple Dünya Sağlık Örgütü (WHO The World Health Organization) Radon gazının tehlikelerinden korunmak için bulunulan ortamın havalandırılmasının önemine dikkat çekmektedir. Bu konu Avrupa Birliği standartlarında kapalı ortamın doğru havalandırma yapılarak, biriken radon gazının ortamdan atılması belli standartlara ve kontrollere tabidir.




     Bizim ülkemizde ise özellikle Kapalı Alışveriş Merkezlerinin (AVM) havalandırılma sistemleri içeride mevcut havanın dışarı verilerek dışarıdan temiz havanın içeri emilimini sağlayan sistemde değil, içerideki havayı dışarı çıkarmadan sürekli döndüren bir sistemde çalışmaktadır.Bu sistem kesinlikle radon gazını temizlememekte, biriken radonun tekrar içeriye verilerek arttırılmasına sebep olmaktadır.


     Oysa ben biliyorum ki pek çok anne, çocukları ile bu kapalı AVMlerde oyun salonlarında uzun saatler geçirmektedirler. 


     Bu konu bu kadar önemliyken neden bu konuda yetkili kişiler konuya dikkat çekmezler, kurumlar çalışmasa bile toplumu bilinçlendirmezler. Bir toplumun 4.gücü Sivil Toplum Örgütlerinin de (gezi programları yapmak yerine) bu tür önemli konularda bireyleri bilinçlendirme görevi yokmudur?
     Acı ama benim canımı acıtan büyük bir gerçek bu kadar ortadayken biz nelerle uğraşıyoruz?...