![]() |
Narkissos Resim kağıdı üzerine sulu boya |
Ruhumuza nergis çiçeği açtıranlar olsun etrafımızda...
Sevgiyle kalın
Issız bir adaya düşerseniz yanınıza almak isteyeceğiniz üç şey nedir? geyik sorusunun cevabını düşünmeyen var mı aranızda? Ama şu anda düştüğünüz bu ada ıssız bir ada değil.Yanınıza almak için düşündüğünüz termometre, yağmurluk paraşüt gibi nesneleri düşünmeden, düşüncelerinizdeki ağırlıkları atıp, bu ada da zenginleşeceksiniz. İyi ki geldiniz.Hoş geldiniz
![]() |
Narkissos Resim kağıdı üzerine sulu boya |
Ruhumuza nergis çiçeği açtıranlar olsun etrafımızda...
Sevgiyle kalın
Bu hızla dönen dünyanın üzerinde,
Birbirinin üstüne devrilen günlerin arasında
ve gazete haberlerinin, konuşmaların,
tartışmaların arasında
kavgaların, ölümlerin ve mezarların arasında
öyle kıpırtısız, öyle bitkin
ve öyle düşünceli oturuyordu ki,
karın yağdığını fark etmedi...
Burnu havuçtan artık, gözleri kömür!
Barış Bıçakçı'nın Derin Düşünce şiiri yakıştı dün iki saatte yağan ve ancak bir kaç saat dayanan yoğun kar yağışı sonrası yaptığım Kardan Adama.
''Güneşli bir günün sabahıydı, üstelik tatil günüydü. Her zaman mutlulukla başlarım böyle günlere diye düşündüm. Ailemin benim dışındakileri henüz uyuyorlar haklı olarak, fazladan uykunun tadını çıkararak, oysa ben bu güzel sabahı paylaşmak istiyorum onlarla, ancak kıyamıyorum uyandırmaya. Duygularımı yaşarken duyamadığım kuş seslerini duydum aniden. Anı yaşamak, farkına varmak, hoş zamanların, seslerin, görüntülerin, onlar uykuya devam ederken güneşli bir günün erken sabahının sessizliğinde doğayı dinlemeye bırakıyorum kendimi küçücük gibi görünen ama çok önemli ayrıntıların yarattığı mutluluğu hissederek...''
''Aksırmak ve gülmek, esnemek ve ağlamak, geğirmek ve öksürmek, kulaklarını kaşımak, gözlerini ovuşturmak, burnunu hınkırmak, boğazını temizlemek, dudaklarını ısırmak, dilini alt dişlerinin arkasında gezdirmek, ürpermek, osurmak, hıçkırmak, alnındaki teri silmek, parmaklarını saçlarının içinden geçirmek – bu şeyleri kaç kez yaptın? Kaç kez taşa çarpmış ayakparmağı, kaç kez ezilmiş parmak, kaç kez bir yerlere çarpmış kafa? Kaç tökezleme, kayma, düşme? Kaç kez göz kırpma? Atılmış kaç adım? Elinde kalemle geçirilmiş kaç saat? Kaç kez öpmek ve öpülmek? Bebeğini kollarının arasında tutuyorsun. Karını kollarının arasında tutuyorsun.Yataktan kalkıp pencereye giderken soğuk yer döşemesine çıplak ayaklarınla basıyorsun. altmış dört yaşındasın. dışarıda hava gri, neredeyse beyaz, görünürde güneş yok. kendine soruyorsun: Daha kaç sabah kaldı?
Bir kapı kapandı. bir başka kapı açıldı. hayatının kışına girdin."
Bu cümle mıh gibi kazınıyor zihnime...Brooklyn kışlarının soğuğu kalbimi dondururken, Mim'in sözcükleri yüreğimde kora dönüşüyor.