29 Ağustos 2013 Perşembe

Yıkım ve Kıyım

Hiç kendi cinsinizin dışında bir şeye aşık oldunuz mu?
Ben İstanbul'a aşığımdır mesela. Aynı annem gibi. Felek nereye taşırsa taşısın, 70 yaşında dahi kurulu düzenini hiç düşünmeden elinin tersiyle iterek İstanbul'a yerleşme teklifini aldığında gözlerindeki o parıltıyı hiç unutamam. Benim de ne zaman uzaklaşsam İstanbul'a geldiğimde içimde kuşlar uçuşur.
Bir seferinde bir bitkiye aşık olmuştum. Orada o kadar ihtişamlı duruyordu ki o Kroton. Benim olmasını istedim. Fiyatına bile bakmadan aldım eve getirdim. Benden mutlusu yoktu o an. Sanırım burcumun özelliği güzellikler çekiyor beni. Her ne olursa ve nerede  olursa olsun. Bir keresinde İngiltere'deyim. Vitrinde mankenin üzerinde gördüğüm bir cekete aşık olmuştum. Türkiyede bile zordur vitrinden mankenin üzerinden bir giysiyi çıkarttırmak ama ben allem kallem o ceketi mankenin üzerinden çıkarıp almıştım. Aşık olmuştum bir kez. Kardeşim şaşırıp kalmıştı inadıma. Senin elinden birşey kurtulmaz demişti bana. 
Zamanla bu duygumu yenmeye çalıştım. Çünkü aşık olmak o şeye koşulsuz sahip olma düşüncesini barındırıyordu içinde. Bu duygu ise evrimleşen benliğimde kurtulunması gereken bir duyguydu. Hiçbir şeye, koşulsuz sahip olunmamalıydı ölümlü bedenlerde. Ya ruhta. Öyle olmuyor tabii. O zaman sahip olması gereken bir madde değil bir sanal tatmin haline geçiyor. Ben de aşkı ruhuma taşımaya başladım. Ruhumla aşık oluyordum artık. Sahip olmadan ruhumu doyurarak bu duyguyu tutkudan çok bir sihire dönüştürdüm.
Bu konuda sayfalar dolusu yazabilirim ama asıl anlatmak istediğim bu değil.
Kaçıncı döngü bilemiyorum ama İstanbul'da penceremde ilkbahar, yaz, sonbahar, kış muhteşem bir tablo var. Aşık olduğum. Bana umut veren, iyi duygularımı, insanı duygularımı harekete geçiren. Bir varoş aslında. Hepsi yemyeşil ağaçlarla çevrili, yolları topraktan, her evin bahçesi ve bahçesinde meyve ağaçları sebze bahçeleri, kümesleri olan yaklaşık 400 hane. Ben uzatsam elimi bulutlara değeceğim, uçan kuşların kanatlarına dokunacağım gibi hissettiğim yükseklikten her mevsim o güzelliği seyrederim.

Sonbahar gelince, görmeniz lazım bir karınca çalışkanlığıyla, kışa hazırlık yapılır. Odunlar kırılır, salçalar kaynatılır. Çocuklar henüz okullar açılmadığı için bahçededirler. Yakan top oynarken mahallenin ara sokaklarında çığlık çığlığa neşeli sesleri yükselir, çocuksu, mutlu. O mutluluk mahallenin ara sokaklarından sızarak yükselir, benim içime dolar.
Kışın kar yağdığında beyaza bürünür tek katlı minik evlerin çatıları. Her sabah erken saatte bacalarından dumanlar çıkmaya başlar. Çocuklar okula gitmeye hazırlanıyorlardır. İşe gidecekler işe. Ev sıcak olmalı. Beyaz dumanların tüttüğü o bacaların her biri bir aileyi barındırır, bacadan huzur bulutu yükselir o huzur yayılır bana kadar ulaşır.
İlkbahar gelince, ağaçlar yeşile döner saklamak istercesine o minicik kırmızı çatılı evlerin büyüsünü. insanlar bahçelerinde çalışmaya başlar. Domates fideleri, biber, patlican,fasulye, mısır hatta bamya fideleri ekerler.Bereketin adıdır bahar o mahallede. Kabak çiçekleriyle başlayan bahar uzar uzar ulaşır bereketi taa bana kadar. 
Saat kurmam ben, her sabah horozun sesiyle başlarım yeni güne. Öyle bir öter ki hadi kalkın tembellik yok dercesine. Bize mi der, tavuklarına mı bilinmez ama tavuklar başlar yumurtalarını birer birer yumurtlamaya. Haber verir bereketi. Arada patates,soğancı geçer anlaması zor megafonunu ağzına dayamış bağırarak yaz tembelliğiyle. 
Dün bu tablom yıkıldı işte. Bu 400 hane yıkılıp yerine 3500 konut yapılacakmış. Dün akşam direniş vardı o mahallede. Mahalleli barikat kurup ateş yaktı başlatılan yıkıma tepki göstermek için.  Nafile bir çabayla direndi direndi. Çevik kuvvet ekibini taşıyan bir sürü otobüs ile her direnişte karşılaşılan TOMAlarla polis karşılık verdi. Bir çok kişi yaralandı. Özellikle çocuklar. Evlerini yuvalarını yıktırmak istemeyen mahalleli, polisin uyguladığı şiddet karşısında kıyıma daha fazla direnemedi, geri çekilmek zorunda kaldı.


Bu sabah dozerler vardı o mahallede, pek çok ev korkunç gürültüyle yıkıldı. Artık ne sabahları beni uyandıran o horoz ötecek, ne o tablonun güzelliği penceremi süsleyecek, ne o huzur, ne o bereket, ne o çocuksu mutluluk çığlıkları yükselecek.

Pencereyi kapattım, kepenkleri indirdim. Simsiyah oldu evimin içi.



9 yorum:

  1. Ne kadar güzel yazmışsınız, o küçük mahalleyle ilgili görüntüler film gibi aktı gözlerimin önünden, yazık gerçekten, İstanbul yığın yığın betonlarla kaplanıyor sürekli...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sadece binalar betonlaşmıyor o binalarla sanki insanların masumiyetleri de betonlaştırılıyor ne yazık ki Erenciğim. Oysa beni mutlu eden o basit ve anlamlı yaşamın masumiyetiydi.

      Sil
  2. Bir kiş günü górmüştüm orayi,tam karşisinda oturan arkadaşimin balkonudan...Geceydi işiklari yaniyordu evlerin,masalsiydi...Hatta kiralik evvar mi acaba demiştim...Sonra 15.kattaki o eve her gidisimde hemen balkona çikip oraya baktim.Dün akşam habrlerde górünce ićim sizlsizladi .

    Kendi şehrimizde sürgün gibiyiz...Tüm güzelliklerden sürülüyoruz sanki

    Laleninbahcesi

    YanıtlaSil
  3. Çok haklısın Laleciğim, yıka yıka bitiremediler tanımakta zorluk çekiyorum bazen bu güzel şehri.Sonunda ben de pes edermiyim?

    YanıtlaSil
  4. Doymak bilmeyen insan, mutluluğu çoğu kez bir şeylere sahip olma duygusu içinde arıyor...oysa yaşam bunun böyle olmadığını, zaman içinde bizlere yaşayarak öğretiyor. O gösterişten uzak küçücük hanelerinde bak bu insanlar nasıl mutlular(dı) oysa öyle değil mi!. O manzarayı, içinde yaşayan güzellikleriyle birlikte ne kadar çok sevdiğini...ve ardından gelen bu büyük kıyımın da bir o kadar seni çok etkilediğini anlamak zor değil.. Paranın ne dini ne imanı ne vicdanı kaldı..Gözü dönmüşçesine dört bir yandan saldırmaktalar.. Her yer beton, her yer açık cezaevi adeta!. İnsanlığın en dibe vurduğu günleri yaşıyoruz.. Emperyalizmin ipine takılmış, ne genç ne yaşlı, ne çocuk ne kadın demeden, kardeşi kardeşe vurduran bir zihniyet ile.. insanlığın bittiği en rezil noktadayız artık. Yine çok zor süreçlerden geçiyoruz. Hangi düşünceden olursa olsun fark eder mi! o masum çocukları öldürebiliyorlar ya!. söz tükendi artık!. ne yurtta sulh ne cihanda sulh kaldı!.

    Yüreğinin çırpınışlarını duydum adeta!. duygularını son derece etkileyici bir şekilde yazıya dökmüşsün Defneciğim..Keşke hikayenin sonu da başı kadar güzel olabilseydi..

    YanıtlaSil
  5. Sürekli çözüm üretmeye çalışıyor beynim, bu düzeni kabullenememe ızdırabı içindeyim. Bu nasıl bir egodur, nasıl bir hırstır,tutkudur ki, insanlık unutuluyor. En büyük olabilmek, pastanın ebn büyük parçasına sahip olabilmek adına insanlığımdan utandığım bir dünya yarattık. Şimdi işin farkında olan birazcık vicdan sahibi olan ve asıl mutluluğun almakla değil vermekle olduğunun bilincine varan insanlar için bu kavga bu savaş yürek dağlayıcı.Mutluluk ancak tek bir gözü yaşlı insan kalmadığında mümkün olabilir bu ise ancak yaraların sarılmasıyla, insanların bunun için elele vermesiyle mümkün olabilir. Hala savaşlar, bıraktım başka canlıları kendi cinsini yok eden bir tür canavar insan. Nasıl olacak nasıl bu barış huzur kardeşlik sağlanabilecek yaşananlardan da hiç ders almıyor insanoğlu sadece almak için yok etmeye,kıymaya,yıkmaya kodlanmış.Bu yürek çırpınışları ne yazık ki zayıf bir çığlık olarak kalıyor.
    İyi ki aynı dili konuştuğum senin gibi aklıselim insanlar var bu dünyada ve umudum bu yüzden hiç tükenmiyor, bir gün bütün insanlar birbirinin kardeşi olduğunun bilincine varacak

    YanıtlaSil
  6. Her aşk içinde devrimi barındırır, her devrim de aşkı ...bence, aşk ve devrim asla tek başına düşünülemez. Kapitalist sistemin bir gerçeğini öylesine içten, duyumsayarak akıcı yazmışsınız ki birkaç kez düşünerek ve hüzünlenerek okudum. Televizyonda ilk seyrettiğimde hüzünlenerek düşündüklerimi, edebi çarpıcı bir dille anlattığınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer aşık olduğun güzelliği sahip olmak yerine var etmek istiyorsan, her olumsuzluğa rağmen sevmek, sevebilmek istiyorsan ve yaşamı her insan için katlanır kılmaya dönüştümek istiyorsan aşık olacak kadar sevmelisin. Ardından devrim gelecektir diye düşündürdü yorumunuz beni. Tabi üzerinde çok uzun yazılacak bir cümle bu. Eğer sizde bu duygulanımı yaratabilmişse, duygularımı aktabilmişim demektir. ne mutlu bana. Ben teşekkür ederim değerli yorumunuza,

      Sil
    2. Sahiplenmek güzelliği yıpratır veya soldurabilir... önemli olan sahiplenmenin ötesinde yaşatabilmek. Evet haklısınız, hem çok uzun, hem de göreceli bir konu. Size iyi bir hafta olsun dileğim.

      Sil