
Bazen hayatı çok fazla ciddiye aldığımı düşünürüm. Sanki bir yanlış yaparsam o dünya başıma yıkılacakmış gibi gerilir, stres yaparım. Saçmalamamaya, ilk seferinde ve her seferinde doğru yapmaya şartlanmış olarak, gerilir, herşeyi kontrol altına alırım.
Sanki günün her saatini, günü gününe, mantıklı ve sağlıklı yaşamak zorundaymışım gibi, sırtıma yüklediğim onca yükle yola çıkan, riski en aza indirmek için hiç bir yere termometresiz, hırkasız, yağmurluksuz, ve paraşütsüz gitmeyen insanlardanım.
Mükemmel olmak zorundayım. Mükemmel insan, mükemmel eş, mükemmel anne, mükemmel iş kadını, mükemmel arkadaş, mükemmel kadın, mükemmel, mükemmel, mükemmel....
Oysa 40 yaşın başıma bir taş gibi inivermesiyle, birdenbire sarsıldım. Yaşadığım hayatın envanterini çıkarıp önüme serivermiş buldum kendimi. Mükemmel bir tablo çıkacağını sanıyorken, karşıma çıkan yorgunluklar, bitkinlikler, hayal kırıklıkları, cesaretsizlikler, saçmalamalar, hırslar, tutkular, şanssızlıklar, yalnış tercihler, gereksiz kazanımlar,zaman kayıpları beni hayatın gerçeğiyle yüzyüze bırakıverdi.
Yaşadığım onca yılın ardından hatırlanmaya değer anların sayısına baktığımda hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf etmeliyim.

Şimdilerde daha çok yalnış yapmaya cesaret eder oldum. Şimdi yaptıklarımdan daha çok saçmalamaya, hayatı daha az ciddiye almaya, daha fazla dağa tırmanmaya, daha çok nehirlerde yüzmeye, ağaçlara sarılmaya, doğan günle güneşi karşılamaya, batan güneşe el sallamaya, çikolatayı ıspanaktan daha fazla yemeye, daha çok fotoğraf çekmeye,fıkra anlatmaya,daha çok yalınayak çimenlerde dolaşmaya, dokülen yaprakların üzerinde yürümeye, papatya toplamaya, daha çok dans etmeye daha çok zaman ayırmaya karar verdim.

Şimdilerde onca yaşın yorgunluğunu çıkarıyorum, şükrediyorum, sadece güzel olan anlardan oluşması için çaba harcayacağım biraz zamanımın kalmış olduğuna.
Sevgilerle DS